Toplumsal Cinsiyet Okumaları / Toplumsal Cinsiyet ve Tarih I

16 Ocak 2021

Toplumsal Cinsiyet Okumaları’nın üçüncü haftasında “Toplumsal Cinsiyet ve Tarih I” başlığında Prof. Dr. Fatmagül Berktay ve Prof. Dr. Serpil Çakır’ı dinledik. Okumalar sırasında öne çıkan satırlar şöyleydi:

 

Fatmagül Berktay  “Toplumsal Cinsiyet ve Tarihyazımı”

“Tarih yazımı ne kadar soylu amaçlarla yapılırsa yapılsın, bilgi üretimi olduğu için ve bu üretimi de bugüne dek erkekler oluşturduğu ve içeriği de görmek istedikleri ile sınırlı tuttukları için, tarihin, geçmişten öğrenmemizi engelleyen ve bugüne ilişkin kendimize dair bilgiyi önleyen bir yanı var. 

Tarihyazımında kadını bir analiz kategorisi olarak kullanmak pek kolay ve mümkün değil. Toplumsal cinsiyet bunun için çok daha uygun. Toplumsal cinsiyet, toplumun her kesimine cinsler arası iktidar ilişkileri açısından bakmayı mümkün kılar. Her egemen kültün içinde bir dişil kültürün olabileceğini bilmek ve bunu araştırmaya çalışmak önemli. Kadınların sadece pasif birer kurban ve madun olarak nitelemenin ötesinde egemen tahakküm ilişkilerinin içinde kendilerini var etmeye çalışan ve eden kadınları ortaya çıkarmak, tarihyazımının önceliklerinden olmalı. 

Feminist tarihçiliğin önemi ise, kadınların hem bireysel hem de kolektif tarihlerinde etkin özeneler olduklarını görmemizi mümkün kılması. Çünkü, ‘geçmişi geri almak, geleceği kurmanın ön koşuludur.’ Feminist tarihçiliğin sıradan kadın ve erkeklerin edimleri üzerine yoğunlaşması, sözlü tarihi önemli bir yöntem olarak benimsemesi, örneklerin yeterince temsil niteliği taşımadığı iddiası gibi noktalardan eleştirildi. Burada, ana akım tarih yazımının da ne kadar geneli temsil niteliğini tartışmak lazım.”

 

Serpil Çakır “Toplumsal Cinsiyet ve Osmanlı Kadın Hareketi”

“Türkiye’de kadınların yurttaş olma mücadelesi 19. yüzyıl sonuna, Osmanlı dönemine dek uzanır. Dünyadaki gelişime paralel olarak benzer başkaldırılar söylem ve eylem düzeyinde ortaya çıkar. Toplumda çeşitli alanlarda yaşanan değişim ve gelişim süreçlerine koşut olarak, kadınlar da hak ve özgürlük taleplerini gündeme getirdiler. 

Kadınlar bir cins olarak ikincil konumlarının ve kendilerine uygulanan ayrımcılığın farkındaydılar. Erkeklere nazaran bulundukları konumu sorgulayarak bir kadınlık bilinci geliştirdiler. Osmanlı’da kadın hareketi, kadın dergileri, kadın dernekleri ve konferanslar olmak üzere üç farklı mecrada ilerledi. Kadınların üniversiteye kabulü dünyanın hiçbir yerinde kolay gerçekleşmediği gibi Osmanlı’da da kolay gerçekleşmedi. 

Bu mücadele sürecinde öncelikle İstanbul Üniversitesi’nde kadınlara yönelik konferans dizileri başlatıldı. 7 Şubat 1914 tarihi itibariyle Darülfünun konferans salonunda, haftada dört gün öğleden sonraları olmak üzere “hanımlara mahsus serbest dersler” düzenlendi. Bu derslere 700 dolayında kadın büyük bir ilgiyle katıldı. Dersler, kadın hakları, ev bilgileri, tabiat, sağlık, tarih, pedagoji gibi konulardan oluşmaktaydı. Bu mücadelelerin sonunda 14 Eylül 1914 yılında İstanbul Üniversitesi’ne bağlı olarak “İnas Darülfünunu” kadın üniversitesi açıldı.”