Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları ve Medya

21 Kasım 2019 tarihinde Ayşegül Yıldırım Kara ile gerçekleştirdiğimiz "Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları ve Medya" başlıklı söyleşinin deşifre edilmiş metnidir.

Zeynep K. Şerefoğlu Danış: Sizi tanıyalım öncelikle, Ayşegül Yıldırım Kara kimdir? 

Ayşegül Yıldırım Kara: Ben kamera önünde yer almayı tercih eden bir insan değilim. Bazen arkadaşlarım rica ederler, medyada olur özel alanımda olur konuşurum yoksa kameradan nefret ederim. Burada bir öğretim üyesi olarak değil kendi tecrübelerimle bir şeyler aktarmaya çalışacağım. 7 sene bu binada okudum dolayısıyla buranın yerlisi sayılırım. O zamanlar Üsküdar İmam Hatip Lisesiydi, buradan mezunum. Toplumsal cinsiyet anlamında ilk eşitsizliği bu binada öğrenciyken yaşadım. Biz bu binada hapis gibiyken erkekler rahatça hareket ederler yemeklerini yerlerdi. Liseden sonra İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne başladığım dönem Akra FM kuruldu. Hükümet Özal döneminde özel radyo ve televizyonlara izin vermişti. Muhafazakârların kendilerini ifade etmek için kullandıkları ilk mecra radyolardı. Akra FM, Marmara FM, Moral FM bunlardandı. Ben Akra FM’de çocuk programıyla başladım. Yaklaşık 2,5 sene orada çalıştım. Kanal 7 kurulduktan 3-4 ay sonra orada çalışmaya başladım ve benim için oldukça ilginç bir deneyim oldu. 1994-95 yıllarını, bizim camiayı ve medyadaki yapılanmayı düşünün. O dönemde içerik üreticilerinin %80’i kadındı. Kanal 7 öyle bir yerdi. İlk gittiğimde şok geçirmiştim. Bu manada Kanal 7’nin bu camiaya sunduğu çok ciddi bir katkı vardır. Tabii bu sebepsiz değil ve duygusal sebepleri var; ucuz iş gücü. O dönemde başörtülü biri olarak çalışacağınız pek yer yok. Kanal 7, o dönem bugün de tanıyacağınız birçok kişi için bir okul olmuştur, piyasaya çok ciddi eleman yollamıştır. Bugün tanıdığınız bir çok isim Kanal 7’den muhakkak geçmiştir. 17 yıl orada çalıştım. 2012’de Diyanet TV kuruldu ve ben de kurucu ekipte yer aldım. Tebliğ noktasında daha çok kişiye ulaşabilmek adına bir takım ilkeler belirledik ve yola çıktık. Diyanet’te de 4,5 yıl çalıştım. Daha sonra çok önem verdiğim STK çalışmalarına yöneldim. Kabartma Kur’an Hizmetleri Birliği diye görme engelliler için çalışan uluslararası bir vakıf kurduk. Bu birlikte öncelikle İslam ülkeleri olmak üzere dünyanın her yerinde Kur’an-ı Kerim ve dini kitaplara ulaşmak isteyip de ulaşamayan görme engellilere materyal gönderdik. Tabiat boşluk kaldırmıyor arkadaşlar bizim ulaşamadığımız yerlere başkaları ulaşıyor. Kudüs Platformu’nda yer aldım. Kudüs’e dair yeni bakış açıları oluşturabilmek için çalışmalar yaptık. Son zamanlarda toplumsal cinsiyetle ilgileniyorum. Yaklaşık 7-8 aydır toplumsal cinsiyeti anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum. Bunun dışında Medya Sofa adında bir oluşumumuz vardı. Medya dilinde kadınla, çocukla ilgili bir sorun var dedik ve istişarelerde bulunduk. Esasında bu alanda çalışan olarak yapılabilecek çok bir şey yok çünkü medyada toplumsal cinsiyet, çalışanlardan çok patronlara ve reklam verenlere bağlı. Reklam verenler de seyircinin tercih ettiğini yayınladığı için neticede seyirciye bağlı. Burada bir kısır döngü var. İş dönüp dolaşıp bize bağlanıyor. Biz tercihlerimizi değiştirmeliyiz. Biz içinde olan kişiler olarak ne yapabiliriz diye sorduk ama yapabileceğimiz pek bir şey yoktu çünkü yöneticiler kadınlar değil.

Zeynep K. Şerefoğlu Danış: Bizden bağımsız olarak mekânın cinsiyeti, kamusal alan kim kullanırsa kullansın erkek, erkekleşmeden kullanılamıyor. Peki, haberin dili ve kameranın gözü de erkek mi?

Ayşegül Yıldırım Kara: Bu kadar şey erkekken aksi mümkün değil. Hayatın akışına müdahale eden erkek ve o dili belirleyen erkek. Dolayısıyla haberde de o dili belirleyen erkekler. Bu değişirse ancak olur ama pek mümkün gözükmüyor şu an. Medyada üç ana unsur var: İçeriği üretenler, hayata geçirenler ve onu tüketenler. Bunun değişmesi parametrelerin değişmesiyle mümkün olabilir. İçerik üreticiler ve uygulayıcılar kadın-erkek ortak çalışır ama bunu eril dille yaparlar çünkü toplumsal dinamikler eril dille kuruludur. Birine ulaşmak istediklerinde mevcut dili kullanıyorlar. Dilimizi, kullandığımız metaforları, atasözlerini ve deyimleri düşünün. Medya da bunları kullanıyor aslında özel bir uygulaması yok. Bunun dışına çıkmak zor ama imkânsız değil. Kayayı delen dalganın şiddeti değil sürekliliğidir. Problem üzerinde konuşursanız, ısrar ederseniz bu uygulama değişebilir. En başından beri böyle geldi böyle devam edecek değil. Tüketiciler içeriğin en sansasyonel olanını tercih ediyor orda da bir sıkıntı var. Dolayısıyla orada da bir değişiklik yapılması gerekiyor.

Zeynep K. Şerefoğlu Danış: O zaman burada başka bir motivasyon var.  Haber yapmak daha çok okunmak, tüketiciye ulaşmak, diğerlerinin arasından sıyrılmak ya da daha çok reklam almak gibi ticari kaygılarla hep iç içe midir? Haber vermek başka hesaplarla mı yürür?

Ayşegül Yıldırım Kara: Evet maalesef sistem böyle işliyor. Haber bizlere okullarda öğretildiği gibi objektif değildir. Haber verilirken uygulamada sanılanın aksine objektifliğin dışına çıkılır. Herkes kendine göre yontar objektifliği. Haberde olması gereken 5N1K süslenerek verilir. Olay duygularımızı harekete geçirecek şekilde sunulur. Mesela bir kadın cinayeti anlatılacağı zaman, genç mi güzel mi gibi sorularla başlayıp insanlarda acıma duygusu uyandıracak, şiddeti içeren, bol bol kan hayali kurduracak detaylarla anlatılır haber. Seçilen fotoğraflarda da kızın karakteri, bulunduğu durumla ilgili üstü örtük mesajlar verilmeye çalışılır. Seyirci ya da okuyucu olarak siz de ufak ufak verilen bu detaylarla o haberi değerlendirir ve kendi zihin kodlarınızda bir yere koyarsınız. Burada esas olan izleyici nasıl daha duygusal tepki verir, nasıl daha çok izlenir ya da tıklanırım endişesidir. Haber doğruluğundan çok reklam kaygısıyla yapılır. İş dönüp dolaşıp oraya gelir. Bu kısır döngüyü kırmak çok önemli. Birkaç ay önce Samsung kadına ve çocuğa şiddet görüntüleri içeren dizi yayınlarına reklam vermemek ile ilgili bir karar aldı. Bu karar çok değerli bu anlamda reklam pastasını paylaşanlar için. Medyacılar olarak yeterince parlatamadık bunu. Keşke bunun reklam çalışmasını daha çok yapabilseydik ve daha çok firma buna benzer kararlar alabilseydi. Bu yaygınlaşırsa bir dilin değişimi olur ya da görünürlüğün azalmasına neden olur. Kötülük çok bulaşıcıdır ve kanıksarsınız. Bir şeye ne kadar maruz kalırsanız o kadar normalleştirirsiniz ve sizin üzerinizde bir etkisi kalmaz artık.  Bunların azalması da toplumu o oranda temizler.

Zeynep K. Şerefoğlu Danış: Bu tarz bir parlatma, haberi bu şekilde sunma işi kadın medyacı ve erkek medyacıda da aynı mı? Kadın olmak empatiye yol açmıyor mu?

Ayşegül Yıldırım Kara: Açıyor ancak bir araya gelindiğinde uygulanabilirliği olmuyor, etkisi yok. Bir iş yapıyorsunuz yaptım oldu şeklinde olmuyor. İzlenmesi, reytingi, kabul edilmesi var. Bunu diyenler bir üst merci ama onun da üstü kadın değil. Üst kademelerde kadın varsa bile maskülenleşmiş bir kadın var ve onunla cedelleşmek erkeklerle cedelleşmekten daha zor.

Zeynep K. Şerefoğlu Danış: Çünkü siz eğer bir kadın olarak üst kademelere geldiyseniz erkekleşmek ve onlar gibi davranmak zorundasınız. Eğer davranmazsanız fire vermiş sayılırsınız ve sizin o mevkide kalmanız artık çok zordur.

Ayşegül Yıldırım Kara: Aynen öyle orada kalmak ya da daha yukarılara çıkabilmek için sizin en sert kisveyi takınmanız gerekiyor. Bir süre önce Fatih Altaylı’ nın kadına şiddette son nokta manşetiyle paylaştığı haber çok ses getirdi şiddetin pornografisi diye. Görüntü çok tartışıldı, kötülüğü yaydığı düşüncesiyle çok eleştirildi. Altaylı yaptığı açıklamada bana bakmayın, ben bunu böyle yayınladığım zaman tiraj iki katına çıkıyor, suçu kendinizde arayın dedi. Bu söylenen her ne kadar doğru olsa da yayıncının o sorumluluğu hissederek ve etiğe dikkat ederek haberi yapması gerekiyor.

Zeynep K. Şerefoğlu Danış: Ortalama bir seyirci kitlesi bu konuda ne kadar bilinçli? Sorumlu habercilik anlayışı ile ilgili bir bilgisi var mı? Mesela yakın zamanda sosyal medyada bir babanın kızına uyguladığı şiddetin görüntüleri dolaşıyordu. Bazı kullanıcılar hayır bunu paylaşmıyoruz, bu video yayılmamalı gibi bilinçli bir tepki gösterdiler.

Ayşegül Yıldırım Kara: Bilinç noktasında yavaş yavaş öğreniyoruz. Bu konuda çok da umutsuz olmamak lazım. Gençlere ben çok güveniyorum. Biz şiddet videosunu yayınladığımızda reklama dönüşüyor ve kanıksama oluyor ve alışıyoruz. İnadına paylaşmıyoruz denmesi bu anlamda çok bilinçli. Bu biraz Don Kişotluk, buna duyar kasmak diyecekler belki ama bir iki defa sonrasında alışılacak duyar kasmak için değil de gerçekten topluma faydalı olmak adına yapıldığı anlaşılacak ve iyilik de bulaşıcı olacak. Bir kişiyken iki, üç, beş, on olacaksınız ve böylece topluma yayılmış olacak. Bu yeni bir şey değil, şimdiye kadar hep böyle olmuştur bundan sonra da böyle olacaktır. Son olaylarda da görüleceği üzere sosyal medyada şiddet içeriğine karşı koymak konusunda bilinçlenme oluyor.

Zeynep K. Şerefoğlu Danış: Bunlar tabii açık şeyler ama toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını pekiştiren ‘kadın sürücü’ gibi haberlere rastlarız. Buna neden karşıyız?

Ayşegül Yıldırım Kara: Öfkeli koca dehşet saçtı gibi bir haberde toplumsal kabuller giriyor devreye. Öfkeli koca dehşet saçabilir gibi. Bu çok normal bir şeymiş gibi birkaç kere tekrarlandığında olabilir ihtimalini oraya yapıştırır. Namus cinayeti haberlerinde kim olduğu bahsedilmeden bir erkekten bahsedildiğini ve bunun kadın versiyonunun olmadığını biliriz. Bunlar bir kılıftır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği tam olarak budur.

 

Zeynep K. Şerefoğlu Danış: 6284 yasası hakkında, şiddet uyguladığı gerekçesiyle şikâyet edilip hakkında tedbir kararı çıkarılarak ailesinden evinden uzaklaştırılmış adamın daha da öfkelendirildiği ve şiddeti arttırdığı, daha beter daha kötü olacağı yönünde argümanlar var. Derya Yanık burada bahsetmişti hangi normal insan uzaklaştırma alınca gidip öldürmeyi düşünür diye. Medya diliyle erkek öfkesi makul karşılanıyor.

Ayşegül Yıldırım Kara: Bununla büyüyoruz, bu zihniyetle olayları değerlendiriyor ve analiz ediyoruz dolayısıyla yapışıyor ve normal karşılıyoruz.

Zeynep K. Şerefoğlu Danış:  Bu konuda konuşan erkeklere bakıyorum, kafası çalışan âkil her konuda medeniyet tasavvuru olan adamlar. Ama konu bu olunca ailedir, olabilir diyorlar. Tamam da oradaki başka problemler aileyi bozmadı da bu mu bozacak? Bu madde artık bir sonuç. Bazı şeyler engellenemediği için artık hukuk bunun hakkında konuşmaya başlamış.

Ayşegül Yıldırım Kara: 6284’e yuva yıkan denir. Oysa bir suç varsa tedbir de olmalıdır. Hırsızlık haberlerinde ceza verilmesine bir şey denmezken konu 6284 olunca aile yıkan denir. Bu aileyi niye yıkıyor? Şiddet uygulamış cezasını almış. Birileri suç işlediyse niye benim ailem yıkılsın? Biz nasıl bir ortamda olursak olalım ne yaparsak yapalım haktan ve adaletten bahsedersek, yalnız kalmayız. Belki başta yukarıda bahsettiğimiz gibi tek olarak başlarız ama zamanla etrafımız kalabalıklaşır. Olaylara hak tarafından bakmalıyız. Koruma kararıyla hayatı kurtulan ve o şekilde yaşayabilen yığınla kadın var. Her kadın anlatmak zorunda mı? Kadınları zorlayamayız anlatmaya. Kimse bunu konuşmuyor. Erkekler arasında uzaklaştırma aldım perişanım şeklinde mağduriyet devşiren, sesi çok çıkan ve bu sayede destek alan bir grup var. Peki, sen neden uzaklaştırma aldın da benim eşimi kimse uzaklaştırmadı? Ailenin yaşatılmasındansa ailenin sağlığının gözetilmesine bakılmalıdır.

Buraya hazırlanırken medyada toplumsal cinsiyeti belirleyen noktaların başlıklarını çıkarmıştım. İnternette tarama yaptım ve bu alanla ilgili en pratik ve güçlü çalışmanın Zeynep Karahan Uslu’ya ait TBMM komisyon raporu olduğunu gördüm. Çok derli toplu ve pratik bir rapor. Konuyu birçok yönüyle birlikte ele almış.

Şimdi biraz da reklamlar konusuna değinmek istiyorum. Mesela reklamlar erkeklere yöneliktir, erkek tüketicinin hoşuna gidecek şekilde hazırlanır. Kadınlar ise obje olarak kullanılır. Araba reklamında kadın kullanılır. Kadın arzu nesnesidir ve burada satılan araba değil cinselliktir. Bu noktada kadınlar hem hedef kitlede hem ekrana taşınmasında, görselliğinde yer alır. Reklam temizlik malzemesi üzerine ise kadınlar muhatap olarak alınır. Erkek bu reklamlarda varsa bile uzman rolündedir. Medyada kadın diyoruz, kadınların sisteme dâhil olması diyoruz ama henüz bunu başarabilmiş değiliz.

Zeynep K. Şerefoğlu Danış: Sisteme kadın dâhil olduğunda bile kadınlar temsili olarak ekleniyor. Sistemin mekanizmasını sorgulamak bu noktada gerekli. Sistemin bir yerine kadın entegre olsun dediğimizde kadının çıkıp dahil olması değil mesele. Karar alma mekanizmasındakilerin cinsiyeti de değil onların kararlarını sorgulatmak önemli diye düşünüyorum.

Evet arkadaşlar, artık yavaş yavaş toparlayalım ve soruları alalım. Oralardan birkaç elin kalktığını görüyorum.

Soru: Medya bizim elimizde değil. Kanalların hepsinde kadına şiddet içeren haberler var. Medyayı nasıl aşacağız?

Ayşegül Yıldırım Kara: Medya bizim istediğimiz şekilde çalışmaz. Sermayeye nasıl sahipseniz onu devam ettirmek için de öyle devam edersiniz. Sermayeye doğru şekilde sahip olursak ona da o şekilde yatırım yapabiliriz.

Soru: Medyanın dili kabul edilen dildir dediniz. Şiddeti, toplumda yaygın olmasına bağlıyorum. Medyanın dilini nasıl değiştiririz, nasıl yönünü değiştiririz?

Ayşegül Yıldırım Kara: Kelimeleri değiştirdiğimizde yavaş yavaş değiştiririz. Varlığımızı dille ifade ediyoruz. Erkek şoför denmiyorsa kadın şoför de denmemeli. Elinin hamuruyla erkek işine karışma şeklindeki bir atasözü erkeklerin para kazanması söz konusu olduğunda ekrandaki şefler eli hamurlu erkekler oluyor. Toplumdaki kabulleri değiştirmeden mümkün değil.

Zeynep K. Şerefoğlu Danış: Ben şunu anlıyorum. Çok işaretlediğiniz zaman bir sorun oluyor. Kız çocuklarına bir film yapayım, kadın karakter kahraman olsunla olmuyor artık, irrite ediyor. Trt Çocuk’da Mutlu Oyuncak Dükkânı diye bir çizgi film vardı. Oyuncakları tamir eden kişi Ayşe Usta ama sürekli dükkânda durmuyor. Dükkândaki oyuncaklar yanlarına bir çocuk gittiği zaman konuşmaya başlıyorlar.  Ayşe usta yok. Kızımın oyuncağı bozulduğunda ağzından şunu duydum bir gün “Ben yapabilirim, Ayşe Usta’dan öğrendim.”  Çocukların akıllarında bir yerde oyuncak bozulduğu zaman bir kadının onu tamir edebileceği inancı oluşuyor. Ne kadar küçük ve iyi planlanmış bir şey. Artık kimse bayram yeri gibi karmaşık dergiler okumak, reklamlar istemiyor. Günümüzde ikna yolları değişti artık. Bilinçli hedefiniz varsa profesyonel hareket etmelisiniz. Hareket edilecekse bu kadınların da yaptığı işin sadece kadın hikâyesine odaklanmasıyla değil başrolde kadın olmadığında bile kadınların usta olabildiği hayatta yer alabildiği bir şekilde verilmesiyle de olmalıdır.

Soru: Diyanetin kadına şiddet ile ilgili reklamı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ayşegül Yıldırım Kara: Vermek istenilen mesajı veriyor ama artık mesaj kadar mesajın tekniği ve onun nasıl verildiği de önemli. Bence bu reklam gerçek hayattan değil. Bu nedenle mesaj tersine eviriliyor. Sinematografisi, tekniği ve yöntemi iyi değil. İyi niyetle hareket edilmiş ancak başarılı değil. Schindler’in Listesi, The Pianist gibi soykırım filmlerinden biri mutlaka herkesin ilk üçünde var. Adamlar 70 yıldır bu mesajı veriyor biz 70 yıldır mesaja muhatabız ama bıkmadık. Neden bıkmadık? Çünkü çok kreatif ve estetik bir şekilde anlatıyorlar meramlarını. Mesaj verilecekse öyle verilmesi lazım.

Zeynep K. Şerefoğlu Danış: Sorularımız bitti sanırım davetimizi kabul ettiği için Ayşegül hanıma özellikle teşekkür etmek istiyorum. Arkadaşlar sizlere de ilgiyle dinlediğiniz için çok teşekkür ederiz.

 

Deşifre: Zehra Yiğit