TAM Söyleşileri 7 / Erkekliğin Değişim ve Dönüşümü

16 Mayıs 2019

Bu dönemki TAM Söyleşileri’ nin yedincisi ve sonuncusunda erkeklik alanında uzun yıllardır hem saha çalışması hem de literatür araştırması yapmış olan sosyolog Sinay Avşar “Erkekliğin Değişim ve Dönüşümü” nü anlattı.

Sinay Avşar’ın sunumunda öne çıkan başlıklar şu şekilde oldu:

Erkeklik çalışmaları (Masculinity Studies) ilk olarak feminist teori çalışmaları ile gündeme gelmiş ve üç teorik aşamada gerçekleşmiştir; 1950’lerden sonra ortaya çıkan birinci dalgada toplumsal erkeklik değerlerine uyum sağlayan erkeklerin yaşadığı olumsuzluklara ve erkeklere ödetilen bedellere odaklanılmış; ikinci dalgada erkek iktidarın oynadığı merkez rol incelenmiş ve hegemonik erkeklik kavramını ortaya atan çalışmalar oluşturulmuş; üçüncü dalgada ise feminist yapısalcı ve postmodern düşüncenin etkisiyle, erkeklerin kimliklerini nasıl algıladığı üzerinde durulmuştur. 1970’li yıllara değin erkeklik değişmez katı bir yapı olarak sunulmuştur. Ancak 80’li yıllara gelindiğinde birden fazla erkeklik imgesi ve gösterme biçimi olduğu sonucuna varılmıştır. Erk iktidar erkeği de ezerek mahkum etmiştir. Toplumsal hayatta sık sık kullanılan erkek adam, erkeksen …, erkek dediğin böyle olur vb. söylemler bunun bir ürünüdür.

Toplumsal cinsiyeti analiz etmek farklı erkeklik biçimlerinin varlığını tartışmaya açar. İdeal erkeklik olarak bize sunulan hegemonik erkekliği ele alır. Erkeklerin yaşadığı krizleri inceleme imkânı sunar. Erkek kimliğinin nasıl kurulduğuna, yeni nesle nasıl aktarıldığına odaklanır. Tahakküm kuran erkeklerin farklı deneyimlerine ve kadınların yaşadıkları sorunlara üçüncü göz olur. Kadınlar ve erkekler arasındaki ‘görünüşte’ çok belirli ve doğal olan farklılıkların zaman içerisinde toplumsal olarak nasıl şekillendirildiğine ve ayrıca bu farklılıkların güç ve eşitsizlik ile ilişkisine bakmayı sağlar.

“Erkeklik” kavramını tanımlamaya yönelik 4 farklı yaklaşım biçimi vardır. Bu yaklaşım biçimleri; “Özcü Yaklaşım, eril bir özelliği özü açısından merkeze alır. Zayıf bir yaklaşımdır, çünkü öz tanımlayana göre değişir. Pozitivist Yaklaşım, erkeklerin gerçekten ne oldukları ile ilgilenir. Normatif Yaklaşım, erkekliği erkeğin ne olması gerektiği şeklinde tanımlar. Semiyotik Yaklaşım, erkekliği kadın ve erkek karşıt olduğu farklılık sistemi içinde tanımlar.  Burada erkeklik kadın karşıtlığı üzerine tanımlanır.”

Bir erkeğin ‘erkek dünyasına’ kabul pratiklerini şöyle sıralayabiliriz; “kadınsı dünyadan uzaklaşma, evden uzaklaşma, sokak hayatının başlaması, erkeksi hissettiren araçlara yönelim örneğin sakal bırakma, bağımsız olma eğilimi, sorumluluk alma, çalışma, tehlikelere girme ve ilk cinsel deneyim.” Türkiye’de ise erkekliğin inşa sürecinde şu dönemler birer dönüm noktasıdır; “anne karnından ve kadınsı dünyadan ayrılış, sünnet, askerlik, çalışma yaşamı, cinsellik, evlenme ve baba olma.”

Sanayi sonrası aile içi ilişkilerdeki eşitlik söylemi, kadının çalışma yaşamına katılımı, geniş ailenin çekirdek aileye evrilişi, ekonomik yükün paylaşımı, cinsel devrim, güç algısının değişimi, Anadolu ’da gelişen erkek kimliğinin kent kültüründe kendini var etmesi, tüketim alışkanlığı, bireyselleşme ve hazcı yaşamın öncelenmesi, feminist söylem, kadın çalışmalarının etkisi, toplumsal, ekonomik ve siyasal alandaki gelişmeler toplumsal yapıyı etkileyerek kadınlık ve erkeklik algısını değiştirmiştir. Erkekliğin barındırdığı içsel çelişkiler, erkeklik kimliğinin değişim ve dönüşümünü hızlandırmıştır. Erkeğin egemenliğine karşın güç kaybedişi değişimi kaçınılmaz kılar.

Sosyal ve ekonomik dönüşümler, erkeklerin tarihsel olarak otorite ve gelenekle ilintilendirilen tutum ve davranışlarında değişikliklere yol açmıştır.  Cinsiyet rolleri,  değişimin görünür kılındığı alandır. Erkeklerin bu değişim ve dönüşüm sürecinde yaşadıkları krizin sebepleri arasında güç ve otorite kurma isteği, değişen toplumsal yapı ve rollerin yol açtığı otorite kaybı, kadını denetim altına alma, yeni dünyanın beklentileri karşısında çaresizlik, erkeğin biyolojik ve yaşamsal niteliklerine aşırı vurgu ve yüceltme, kadınların yeni egemenlik tesisi, kadının yükselen konumu, cinselliğin kaybı, işsizlik, ekonomik kayıplar, statü kaybı, duygularından koparılma, duygusal rezervlerini artırma çabasında olma gibi çok farklı noktalar vardır.

21. yüzyıl ile birlikte erkek bedeninin sınırları da yeniden çizilmiştir, kadına atfedilen cinsellik ve nesneleştirme çabaları erkek bedeni üzerinden de seyirci bulmuştur. Kendi bedenlerinin seyircisi konumunda olan erkekler de o teşhir edilen bedeni kabul etmiş ve ona benzeme çabasına girmişlerdir.

Erkekliğin değişimi ile birlikte kimi erkeklerin aile yaşamına bakışı da değişmiştir. Daha fazla sayıda erkek evliliği gitgide bir yük olarak tasavvur etmeye ve bireysel yaşamı daha çekici bulmaya başlamış, olgunlaşmaktan, büyümekten ve sorumluluk almaktan imtina eder hale gelmiştir. Cesaretsizlik, yetersizlik gibi sorunlarla baş edememe korkuları artan yeni erkek, modern ve beklentisi yüksek entelektüel kadın algısındaki ideal erkek konumuna ulaşamayacağından endişe duymaktadır.

Erkeklik çalışmaları, kadın çalışmaları kadar yaygınlık kazanmadığından, toplumsal cinsiyet açısından erkeğin ötekileştiği, ezildiği noktalar maalesef gözden kaçıyor. “Sorun yaşadığında hissettirmeyen”, “dağ gibi”, “dimdik”, “ağlamayan” erkek henüz kendiliğine ve kendi gerçekliğine ulaşabilmiş değil. Erkeklik, kaybettiği egemenliği modern dünyanın sunduğu ideal erkeği yakalama çabasında görüyor ve bugün sadece şiddetin öznesi ve toplumsal cinsiyetin ötekisi olarak tanımlanan erkeklik kimliğinin anlaşılması zorlaşıyor. Erkek olmanın dayattığı sorumluklar ve görevler,  toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdiğinden erkeklik yeniden konuşulmalıdır. Babalığı erkeklere sunma biçimi yeniden gözden geçirilmelidir. Erkekliğin dönüşümü de yine erkeklerin ve kadınların cinsiyet üstü kimlik kazanımına bağlı olarak hukuki alanda ve fırsatlar ölçüsünde eşitliğin herkes için iyi olacağına inanmaları ve bu mücadeleye birlikte katılmaları ile mümkün olacaktır.